- Haberler
- Genel
- 'İnsanı, Yaratılmışların En Şereflisi Gören Bir İnancın Mensupları Olarak Vicdan Pusulamızı Asla Kaybetmeyeceğiz'''''
'İnsanı, Yaratılmışların En Şereflisi Gören Bir İnancın Mensupları Olarak Vicdan Pusulamızı Asla Kaybetmeyeceğiz'''''
Genç Memur-Sen tarafından düzenlenen “100. Yılında Çanakkale Ruhu ve Gençlik” adlı özel programa katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale ruhunun tüm insanlık için çok önemli dersler barındırdığını kaydederek, “Bugün Suriye ve Irak’tan 2 milyon kişiye ev sahipliği yapıyoruz. Bu bizim medeniyetimizin ve inancımızın gereğidir. Çünkü biz Çanakkale’de de aynı ruhla bunu yaptık. Savaşın ve savaşmanın da bir şerefi, haysiyeti ve ahlakı vardır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genç Memur-Sen tarafından düzenlenen “100. Yılında Çanakkale Ruhu ve Gençlik” adlı özel programa katılarak bir konuşma yaptı.
Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemiz İçin, Birliğimiz İçin, Türkiye İçin Yeniden Çanakkale Ruhu ve Gençlik” özel programının hayırlı olması ve başarılı geçmesi dileğini ifade ederek, program dolayısıyla tüm Memur-Sen camiasını ve Genç Memur-Sen’i tebrik ettiğini söyledi.
Memur-Sen’in, gerek bugüne kadar sürdürdüğü başarılı sendikacılığıyla, gerekse ülkemizin ekonomisine, demokrasisine, hak ve özgürlük mücadelesine verdiği destekle çok önemli görevler ifa etmiş bir kuruluş olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tüm bu hizmetlerinden dolayı Memur-Sen ailesine şükranlarımı sunuyorum. Elbette, Memur-Sen’in kurucusu, değerli şair ve mütefekkir değerli ağabeyimiz, güzel insan Akif İnan’ı da rahmetle yâd ediyorum. Kendisi görememiş olsa da, Türkiye’nin zor günlerinde, 1995 yılında diktiği fidanın, artık koca bir çınar olduğuna, bizler bugün hep birlikte şahitlik ediyoruz. Mekânı cennet olsun inşallah” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Memur-Sen’in, ülkemizde sendika üyesi olan memurların yarısını bünyesinde barındıran, tüm iş kollarında yetki sahibi sendikalarıyla, kendi alanında ülkemizin en büyük konfederasyonu olduğunu belirtti.
“MEMUR-SEN, MİLLÎ İRADENİN YANINDA ORTAYA KOYDUĞU SAMİMİ DURUŞUYLA TAKDİRİ HAK EDİYOR”
Kurulduğundan beri, bilhassa da 28 Şubat döneminden başlayarak, Türkiye’nin tüm zor zamanlarında, demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavrıyla Memur-Sen’in, diğer sendikalardan farklı bir konumda yer aldığına da işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kadınlara, engellilere, gençlere yönelik özel komisyonlarıyla, her kesime hitap eden Memur-Sen, millî iradenin yanında ortaya koyduğu kararlı ve samimi duruşuyla da ayrıca takdiri, şükranı hak ediyor. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi krizinde, AK Parti’nin kapatılma davasında Memur-Sen, hakkaniyet mücadelenin, hakikat mücadelesinin en ön saflarındaydı. Yeni Anayasa çalışmalarında, Çözüm Süreci’nde, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde Memur-Sen yine mücadele safının en önündeydi. Eğitimde, 4+4+4 projesinin hayata geçmesinde, kamuda görev yapan kadınlarımızın başörtü sorunlarının çözümünde sergilediği öncü rolle Memur-Sen; hakkın, hakikatin, adaletin yanında olduğunu gösterdi. İmam-Hatip okullarının katsayı mücadelesinde, Memur-Sen onların yanında yer aldığını gösterdi. İmam-Hatip okullarının meslek liselerinin orta kısımlarının kapatılması olayında yine hakkın ve hakikatin yanında yer aldı. Artık katsayı kalktı, orta kısımlar açıldı. Bundan böyle artık istediğiniz üniversiteye gidecek ve oralardan istiklalimizin ve istikbalimizin nesli olarak yetişeceksiniz. İçeride ve dışarıda yürüttüğü yardım faaliyetleriyle, dünyanın her yerinde mazlumların, mağdurların yanında olan, onların imdadına yetişen yine Memur-Sen oldu” dedi.
“GENÇ MEMUR-SEN, 400 BİN ÜYESİYLE TÜRKİYE’NİN GURURU VE ÜMİDİDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genç Memur-Sen’in 400 bin üyesiyle ülkemizin en büyük sivil gençlik teşkilatı olarak, Türkiye’nin gururu, ümidi olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gençlere şöyle seslendi: “Sizlerin bir farklılığı var. Sizleri, bu ülkede, taşla, motolofla, maskeyle, yakmakla, yıkmakla değil; fikirle, ilimle, irfanla, kültürle, saygıyla, sevgiyle mücadele verilebileceğini gösteren, gerçekten örnek bir gençlik olarak görüyorum. Sizleri, Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle; ‘Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik’ olarak görüyorum. Buradaki her bir genç kardeşimin, ‘Kim var!’ diye seslenildiğinde, sağına ve soluna bakmadan, ‘Ben varım!’ cevabını vereceğine, ‘Dava taşını gediğine koyacağına’ yürekten inanıyorum. Buradan milletime sesleniyorum… Bu ülkenin gençliği, Gezi’de gördüğünüz vandallar değildir… Bu ülkenin gençliği, etek giyerek sokakları ateşe veren o provokatörler değildir… Bu ülkenin gençliği, masum kızlarımızı alçakça katleden o ırz düşmanları asla değildir. Bu ülkenin gençliği, işte buradadır. 400 bin üyesiyle, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşunun temsilcisi olarak işte burada, karşımda duran gençler, sizler, bu ülkenin gençliğinin ta kendisisiniz. Birileri ısrarla diğerlerini gündeme getirebilir, diğerlerini ön plana çıkartabilir. Ama biz biliyoruz ki, bu ülkenin, bu milletin gençlerini asıl temsil edenler; ahlakınızla, çalışkanlığınızla, bilginizle, enerjinizle sizlersiniz. Rabbim sizden razı olsun. Rabbim çalışmalarınızda size güç versin, kuvvet versin, aşk versin, sabır versin.”
“VATAN, MİLLET VE BAYRAKLARI İÇİN CANINI FEDA ETMİŞ TÜM ŞEHİTLERİMİZE RABBİMDEN RAHMET NİYAZ EDİYORUM”
Bu yılın, 18 Mart’ın, Çanakkale Deniz Zaferimizin 100’üncu yıl dönümünü olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aziz Çanakkale şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle yâd ediyor, hepsine Allah’tan rahmet diliyorum. Onlarla birlikte, tarih boyunca vatanları için, milletleri ve bayrakları için canını feda etmiş tüm şehitlerimize Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Çanakkale Savaşları’nın 100’üncü yıl dönümünü çok farklı etkinliklerle, çok farklı programlarla, Mart ayı başından itibaren kutlamaya başladık. Yarın Çanakkale’deyiz, Tıp Bayramı’nı inşallah orada kutlayacağız. Bu unutulacak bir şey değil, o istikbal ve istiklal mücadelesinde Yahya Kemal’in ifadesiyle o sıkıntılı günlerde, ne diyordu: ‘Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yârabbi/ Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi/ Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın/ Gaalib et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!’ Tüm üniversiteli gençler, liseli gençler Çanakkale’de idi. Tıp öğrencileri, lise öğrencileri hepsi oradaydılar. Bu farklı bir mücadele idi. Onun için bizler asıl gücümüzü oradan alıyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale’de ve ülkemizin pek çok farklı yerinde, çeşitli kurumlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız tarafından düzenlenen etkinliklerle bu önemli yıldönümünün en güzel şekilde idrak edilmeye çalışıldığına işaret ederek, her yıl 18 Mart’ta yapılan törenlerin, bu yıl çok daha görkemli, çok daha anlamlı bir şekilde gerçekleştirileceğini vurguladı. Kendisinin 24 Nisan’da törenlerde 30’u aşkın devlet başkanı ile Çanakkale’de olacağını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlarla, diğer temsilcilerle bu rakam çok daha yüksek olacağını ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Genç Memur-Sen tarafından Çanakkale Zaferimizi ve şehitlerimizi anmak için düzenlenen bu programı, takdire şayan bir kadirşinaslık örneği olarak gördüğünü belirtti ve gençleri tebrik etti.
“ÇANAKKALE, YÜZBİNLERCE GENCİMİZİN HAYATLARI PAHASINA KAZANILAN BİR ZAFERDİR”
Diğer birçok özelliğinin yanı sıra Çanakkale Savaşı’nın, bir genç savaşı olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemizdeki pek çok lise, üniversite kurumu, Çanakkale Savaşlarının olduğu yıllarda mezun vermemiştir. Niçin biliyor musunuz? Çünkü o okulun, o sınıfların tüm öğrencileri Çanakkale cephesine gitmiş, orada kahramanca mücadele etmiş, kimi şehit olarak, kimi gazi olarak bir daha okullarına dönme imkânı bulamamıştır. Biz, işte böyle bir fedakârlığın, işte böyle bir ruhun, işte böyle bir azmin neticesi olarak bugünlerimize kavuşmuş bir milletiz. Her zaferin unutmayın elbette bir bedeli vardır. Evet, biz Çanakkale’de kazandığımız o muhteşem zaferle, bu milletin 200 yıllık makûs talihini tersine çevirdik. Bu, yüzbinlerce gencimizin, şehit olarak, gazi olarak hayatlarını baharında sönmesi pahasına elde edilen bir zaferdir. Çanakkale Zaferi olmasaydı, muhtemelen Kurtuluş Savaşını verecek takati, azmi ve umudu kendimizde bulamayacaktık. Elbette en doğrusunu Allah bilir. Ama şu bir gerçek ki, Çanakkale Zaferinin sonuçlarını ve bedelini çok iyi değerlendirmemiz, bundan çok iyi dersler çıkarmamız gerekiyor. Zaferin 100’üncü yılı etkinliklerinin bu bakımdan da bizler için bir tefekküre vesile olmasını temenni ediyorum” dedi.
“ÇANAKKALE SAVAŞINDA İNSANLIĞA PEK ÇOK DERS VARDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çanakkale Savaşı pek çok yönden ayrıntılı olarak incelenmeyi, analiz edilmeyi hak eden, insanlığa pek çok ders veren bir hadise olduğunu vurguladı. Çanakkale Savaşı’nda bulunmuş bir Fransız generalinin hatırlarında savaşta şahit olduğu, “Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor. Kendisine, tercüman aracılığıyla niçin yardım ettiğini sorduğumuzda, Fransız askerinin elinde tuttuğu kadın resmini işaret ederek, ‘Bu herhalde annesi, benim kimsem yok, o kurtulsun, annesinin yanına dönsün istedim’ diyor. Üstelik bu Türk askerinin göğsünde, Fransız askerinin yarasından daha derin bir yara vardı. Biraz sonra her ikisi de öldü” şeklindeki olayı aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir başka örnek, 1956 yılında Avustralya’da müsabakaya giden şampiyonumuz Vehbi Emre anlatıyor bunu, güreş milli takımımızın kafile başkanının yaşadıklarıdır. Avustralya’ya vardıklarında, orada bir aile kendilerini ısrarla evlerine yemeğe davet ediyor. Yemeğin sonunda, orada bulunan ve Çanakkale Savaşı’nda bulunmuş olan bir Avustralyalı kendilerine şunları anlatıyor: ‘İngilizler 17 yaşında iken beni askeri alıp Çanakkale’ye gönderdiler. Bir akşam şiddetli bir çatışmada, bir Türk askeri ile karşı karşıya geldim ve süngüsünü göğsümde hissettim. Tam ‘artık her şey bitti, öldüm herhalde’ diye düşünürken, Türk askerinin bana bağırarak geriyi, bizim siperlerimizi işaret ettiğini gördüm. Hemen toparlanıp siperime geri döndüm. Oradaki tercümana, Türk askerinin ne söylediğini sordum. Tercüman bana, Türk askerinin, ‘be çocuk, burası er meydanı… Senin ne işin var burada… Haydi git yerine…’ diye bağırdığını söyledi.’ Çanakkale’de bunlar gibi o kadar çok ibretlik hadise yaşanmıştır ki, inanın anlatması, konuşması günler sürer” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün ise, güya medeniyetin, insan haklarının, özgürlüklerin zirve yaptığı günümüz dünyasında, çocukların, kadınların, yaşlıların, masum sivillerin acımasızca katledilmelerini acıyla, üzüntüyle duyup gördüğümüze işaret ederek, savaşın da, savaşmanın da bir şerefi, bir haysiyeti, bir ahlakı bulunduğunu belirtti.
“SAVAŞIN VE SAVAŞMANIN DA BİR ŞEREFİ, HAYSİYETİ VE AHLAKI VARDIR”
Ülkemizin Suriye’den, Irak’tan 2 milyon kişiye ev sahipliği yaparken, tüm Avrupa’da 250 bin kişinin bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz gördükleri zaman ne diyorlar? ‘Bütün bu yaptıklarınız her türlü takdirin üstündedir.’ Ey Batı kendine gel, kendine… Bu bizim medeniyetimizin, inancımızın gereğidir de, onun için bunu yapıyoruz. Çünkü biz Çanakkale’de de aynı ruhla bunu yaptık. Savaşın da, savaşmanın da bir şerefi, bir haysiyeti, bir ahlakı vardır” dedi. Suriye’de Irak’ta, Mısır’da, Filistin’de, Libya’da, Afrika’da, Myanmar’da ve daha pek çok yerde yaşanan çatışmalarda, bu asil duruşun görülmediğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Masum insanlar, kadın, çocuk, yaşlı denmeden üzerlerine bombalar atılıyor. İsrail Gazze’de bu bombaları yağdırdı. O annesinin kucağında, plajda babasının kucağında atılan silahlara, bombalara yapacak hiçbir şeyi olmayan yavrunun nasıl sarıldığını anasına biliyoruz değil mi? Ve orada şehit oldu. Dünya bütün bunlara karşı ne oldu? Sessiz. Uluslararası sularda Marmara gemimize nasıl saldırdıklarını gördük değil mi? Bütün bu olaylar ortada. Kafalarına kurşun sıkılarak, palalarla doğranarak, askeri araçlarla üzerlerinden geçilerek insanlar katlediliyor. İşte ülkemizde, şimdi soruyorum, Diyarbakır’da, 5 kat yükseklikte apartmandan atılarak üzerinden geçilen genç hakkında, acaba onlar adına sokaklarda bulunlar, o gençler bunu nasıl izah edecekler? Kalkıp da işte dün yine İstanbul’da, Türkiye’nin değişik yerlerinde her tarafı kan gölüne çevirmek isteyenler, acaba Yasin’le ilgili olan o tavırlarını neyle izah edecekler?”
“HAKKIN VE HAKİKATİN YANINDA YER ALMADIKTAN SONRA HİÇBİR TOPLUMUN İFLAHI MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, adil olmadıktan, hakkın ve hakikatin yanında yer almadıktan sonra, hiçbir toplumun iflahının mümkün olmadığını belirtti. Denizdeki balıktan, gökteki kuşa, topraktaki karıncaya kadar her konuda hassas olan modern vicdan, ne acıdır ki bu hadiseler karşısında adeta üç maymunu oynadığını bu zulümleri ne görüp, ne duyduğu, ne de konuştuğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ne zamana kadar? Ta ki işin ucu, ateşin sıcaklığı kendisine dayanana kadar. O zaman da meseleye sadece ve sadece kendi güvenliği, kendi refahı açısından bakıyor ve yeni zulümlere, yeni acılara sebebiyet verecek bir tavır içine giriyor. Suriye’deki çatışmalardan kaçan mültecilere Avrupa kapıları, Amerika kapıları tam anlamıyla duvar. Kendi vatandaşlarının burnu kanadığında dünyayı ayağa kaldıranlar, Akdeniz’in adeta bir mülteci mezarlığı haline dönüşmesine adeta seyirci kalıyor. DAİŞ denen örgüt kafa keserek, insanları topluca kurşuna dizerek, camileri, türbeleri, kütüphaneleri, okulları yıkarak, bir medeniyet katliamı gerçekleştirirken, onlar sadece örgüte katılan 3-5 vatandaşlarının derdindeler” dedi.
“ARTIK BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE BİR GÜNCELLEME GEREKİYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esed’in kendi halkından 350 bin kişiyi katledip, bir ülkeyi, bir tarihi yok ederken, hala Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki dengeleri gözetmenin çabası içinde bulunduklarına dikkat çekerek, “İşte onun için diyorum ki; dünya 5’ten büyüktür. Eğer Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri bu konuda samimiyseler, Birleşmiş Milletlerin reforme edilmesini artık kabul etmeleri lazım. Artık biz Birinci Dünya Savaşı’nı yaşamıyoruz, o günün şartlarını yaşamıyoruz. İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamıyoruz, o gününün şartlarının artık çok dışındayız. Artık Birleşmiş Milletlere bir güncelleme gerekiyor. Eğer samimiyseler, sadece Avrupa’nın, sadece Asya’nın, sadece Amerika’nın temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi değil, tüm dünyanın ve her dinin temsil edildiği bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi lazım. Ve yok daimi üyeymiş, yok geçici üyeymiş; böyle bir mantık olmaz. Orada 15 ülke mi, 20 ülke mi olur, belirlenir ve hepsi de daimi olur, dönerli olur, icabında 1 yıl veya 2 yıl süreyle görev yaparlar ve dünyada Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde görev yapmayan hiçbir ülke kalmaz, sürekli dönerli; adalet budur. Şu anda dünyanın kaderi 5 tane ülkenin elinde, onların içinde bir ülkenin iki dudağının arasında; evet derse tamam, hayır derse olmuyor, böyle bir adalet olabilir mi? Mısır’da, hem de canlı yayında, tüm dünyanın gözü önünde demokrasi talebinden başka suçu olmayan sivil halk kurşunlanarak öldürülürken, onlar bu masum insanların değil darbecilerin katillerin yanında yer aldılar. Filistin’de, Myanmar’da, Türkistan’da insanlar inançlarından dolayı zulme uğrar, en vahşi şekilde öldürülürken modern vicdan kutup ayılarının azalan sayısına odaklanmış durumda; yaptıkları bu. Bir tarafta kendisine karşı savaşmış, kendisini öldürmek için oraya gelmiş olana merhametle muamele eden bir anlayış. Öteki tarafta, en acı manzaralar karşısında bile vicdan pusulası çalışmayan günümüz modern dünyası. Biz asla böyle olmadık, olmayacağız” dedi.
“ATALARIMIZIN, SAVAŞIN EN SICAK ANINDA DAHİ ORTAYA KOYDUKLARI O ASİL DURUŞTAN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ”
Ecdadımız, şairlerimiz böyle olmadığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Asım’ın Nesli’nde bakıyorsunuz Akif hiçbir zaman bize böyle nasihatte bulunmadı, değil mi? ‘Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? /Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum! /Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, /Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! /Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım. /Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! /Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.’ Asım’ın Nesli budur. Biz insanı yaratılmışların en şereflisi gören bir inancın mensupları olarak vicdan pusulamızı asla kaybetmeyeceğiz, asla devre dışı bırakmayacağız. Biz dünyanın en muhteşem cenklerini yapmış, en muhteşem zaferlerini kazanmış bir ecdadın torunları olarak atalarımızın savaşın en sıcak anında dahi ortaya koydukları o asil duruştan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu bizim zaafımız değil, tam tersine bizi diğerlerinden ayırt edici vasfımızdır. Selahattin Eyyubi’ler, Alparslan’lar, Fatih’ler, Kanuni’ler Çanakkale kahramanları, Gazi Mustafa Kemal işte bu şekilde tarihteki şerefli yerlerini almışlardır” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 100. yıl dönümüne ulaştığımız Çanakkale Zaferi’ne bir de işte bu gözle bakmak, günümüz dünyasında olup bitenleri buna göre değerlendirmek gerektiğini belirtti. Yıl dönümü vesilesiyle Çanakkale Savaşları’nın uzun uzun konuşulacağını ve yâd edeceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu savaşı, bu zaferi anlatmak için sözlerin yetmediği yerde, bu destanı en güzel şekilde anlatan İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a kulak vermek gerektiğini anlattı.
“AKİF’İN ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ADADIĞI ŞİİR BAŞLI BAŞINA BİR DESTANDIR”
Dün, İstiklal Marşımızın kabulünün 94. yıl dönümü olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu vesileyle Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle yâd ediyor, Allah’tan kendilerine rahmet diliyorum. Akif’in Çanakkale şehitlerine adadığı şiir başlı başına bir destandır, başlı başına bir ibret vesikasıdır. Gençler, tavsiyem şudur: Safahat, Mehmet Akif’in o muhteşem eseri sizin yastık altı eseriniz olsun. Onu okurken istirahate çekilin, öyle bir eser olsun. Üstelik o Akif ki ülkesine, milletine olan sevgisine, bağlılığına, tutkusuna rağmen uzun süre vatanından ayrı kalmak zorunda olmuştur. Ömrünün son döneminde ülkesine döndüğünde takip edilmiş, fişlenmiş, varlığı bir tehdit olarak görülmüştür. Buna rağmen milletimiz Akif’i her zaman bağrına basmış, gönlündeki müstesna yerinde muhafaza etmiştir. Buradaki her bir arkadaşımın tıpkı üstat Necip Fazıl’ın Sakarya’sı gibi, Gençliğe Hitabesi gibi Akif’in Safahat’ının tamamını ve bilhassa da Çanakkale Şehitlerine atfettiği bu şiirini sık sık okumasını, üzerinde düşünmesini arzu ediyorum. Ne diyor Akif? ‘Asım’ın nesli diyordum ya... Nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek. /Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... /O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar. /Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, /Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor! /Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! /Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. /Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... /Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. /Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? /'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.’ Evet, tarihe gömülmek istense bile sığmayacak, namusunu çiğnetmeyecek, Asım’ın Nesli burada mı? Rükû dışında eğilmeyecek başlar burada mı? Maşallah, Rabbim birliğinizi, beraberliğinizi kardeşliğinizi, sevginizi mücadelenizi, azminizi arttırsın diyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif’ Ersoy’un Ordu’nun Duası şiirinden, “Amin desin hep birden yiğitler /Allahu ekber gökten şehitler/ Amin! Amin! Allahu ekber” kısmını okuyarak, konuşmasını şöyle tamamladı: “Allah tüm şehitlerimizden, gazilerimizden razı olsun, Rabbim onları inşallah Cennetiyle, cemaliyle şereflendirsin. Bu güzel program için Genç Memur-Sen’li kardeşlerimi tebrik ediyorum. Çalışmalarınızın ülkemizin, milletimizin, kardeşliğimizin, bir ve beraber oluşumuzun inşallah birliğine vesile olmasını diliyorum.”
Törenin sonunda Memur-Sen Genel Başkanvekili Günay Kaya ve eski Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Osmanlıca el yazması tablo hediye etti.
Bakmadan Geçme





